o.o
Dünyanın en hüzünlü hikayesi değildi bu, hüzünle alakalıydı yalnızca. Kederli bir tohum düşmüştü toprağa, güneş görmüş, büyümüştü.
Onun gibisini hiç görmemişti daha önce, kimse de onun kadar güzel olamazdı. Bir kalp atışına kâinat nasıl sığdırılırdı ki zaten başka türlü? Sabah esen şefkatli meltem gibi, sağanaktan önce düşen aceleci damlalar gibi, bir zambağın buhru, uhrevi bir ezgi gibi, gözyaşının tuzlu tadı gibi hatta, su gibi. Su gibi, aziz ve hayati.
Gün ışığı zaten hep en güzel onun saçlarına düşmüştü, bahar hep onun tenindeydi ve dünya da zaten bu yüzden onun etrafında dönüyordu. Doğan her sabah ve batan her gün onun uğrunaydı, hava onun uğruna ve toprak onun uğruna.
Onca zaman âlimdi de bir çift gözün hülyasında yitirmişti şimdi yaratılışın tüm sırlarını, ilahını yitiren bir meczuptu artık.
Ne zaman oldu, nasıl oldu, neden? Bilmiyor kimse, bilmez de zaten genellikle. Bilinmez olandır zaten varlık ile yokluk arasındaki ince çizgi. Bir bakışta vardı, diğerindeyse yok. Arada kaç bakış vardı, onu bilen de sayan da olmamıştı.
Dünyanın en hüzünlü hikayesi değildi bu, hüzünle ilgiliydi yalnızca. Kederden bir fidan büyümüştü, bahar gelince çiçek açmış, güz gelince yaprak dökmüştü.